Istasyon
Postası
Nesin Köyleri Derneği’nin bahçesinden çıkan bir topluluk yayını projesidir.
İstasyon Postası, süreli ve dijital bir kültürel yayınıdır.
Her sayısında kültür, sanat, eğitim, felsefe, edebiyat, teknoloji alanlarında orjinal içerikler, çalışma materyallerleri, röportajlar üretmektedir.
Aynı zamanda bir çok başka oluşumu kapsayan geniş iletişim ağını kullanarak, haberler, katılım sağlanabilecek projeler ve topluluk hikayelerini editöryel bir bakış açısıyla insanlarla buluşturmayı hedeflemektedir..
01
Dikkat Yıldız Var !
Ali Nesin
02
5 Numara
Esra Çelik
03
Dernek Canlıları
Nesin Köyleri Derneği
04
Köy’den Haberler
Nesin Köyleri
05
Vakıftan Haberler
Nesin Vakfı
06
Çek-Yat Yatılı Kısa Film Yarışması
Burak Podak
07
Nesin Yayın Evi’nden Ne haber?
Esin
08
Nesin İstasyon’un Hikâyesi
Aycan Şahin
Ali Nesin, İstasyon Postası için yazdı.
Acemi ressam ve şairler “eser”lerini pek beğenirler.
Çizdiklerini bir başka gözle göremez, yazdıklarını bir başka kulakla dinleyemezler.
Düşünce ve duygu dünyasında devrim yarattıklarına, insanlığın farklı bir boyuta geçtiğine, eserlerinin güzelliğine vakıf olanların dayanamayıp şakkadanak bayılacaklarına inanırlar.
İnsanın kendi yarattığına yabancılaşıp uzaktan bakabilmesi çok zordur. Dikkat etmeme rağmen bu zafiyetten ben de muaf değilim maalesef. İlk kuruluş günlerinde, yarattığımız Köy’le gurur duyuyordum. Ziyaretçileri göğsümü gere gere gezdiriyordum, onları kimsenin umrunda olmayan küçük küçük detaylara boğuyordum. Eğer benim yaşadığım heyecanı yaşamıyorlarsa onları güzellikten anlamayan varlıklar olarak nitelendirip küçümsüyordum.
Aradan yıllar geçti. Hesapladım, tam 15 yıl geçmiş. Arşivimde o günlerin fotoğrafları var; arada bir bakarım. Âdeta bir çöl! Alabildiğine ilkel bir ortam. Güneşe ve toz toprağa teslim olmuş bir saha. Sevilecek hiçbir yanı yok. Ama işte ben çok severdim, sevmek ne kelime, bayılırdım! O zamanki ruh halimi düşünmeye çalışıyorum. Ruh hallerini anlatmak genelde zordur da, bu imkânsız. En iyisi size o günlerde yazdığım bir yazıyı sunayım.
Yıl 2007. Aylardan Haziran olmalı. 50 kadar çoluk çocuk ve genç, üç beş usta hiç yoktan bir köy var etmeye çalışıyoruz. Malzeme: Hava, su, toprak, ateş, saman ve üç beş kuruş … Bu kadar yokluktan bir şey yaratınca insan ister istemez seviyor herhalde. Ah! Malzeme derken, hayali unuttum, hayallerimiz vardı. İşte o yazı:
Galiba gerçek mutluluk umutta ve hayalgücünde. “Galiba” filan değil, kesinlikle öyle. İnsan umduğu ve hayal edebildiği kadar mutlu oluyor. Ne dün ne bugün, varsa yoksa yarın!
Yıllar önce bir arkadaşımla bir tepeden Ege’nin bir koyuna bakıyorduk. Türkuvazla camgöbeği arasında değişen bir deniz. Üç bir yanından dimdik kayalarla çevrilmiş küçük bir kumsal. Güneş diğer taraftan batmak üzere. Hava ne sıcak ne soğuk, yerçekimi var mı yok mu belli değil. Sükûnet, dinginlik, huzur… O an gökyüzünden tozpembe melekler süzülse şaşırmazdık, öylesine büyülü bir andı.
İkimizin de aklından aynı şey geçti: Manzaranın içinde olmak. Birbirimize gözucuyla şöyle bir bakmamız yetti. Bayırdan indik. Kumsalda biraz dolandıktan sonra arkadaşım,
- Yukardan burası daha güzeldi! dedi.
Benim de aklımdan geçmişti ama söylemeye cesaret edememiştim.
- Evet, dedim ve geldiğimiz yere çıktık.
Hayal her zaman gerçek’ten daha güzel oluyor. Orada olmayıp orada olmayı hayal etmek daha hoş.
Yıllardır dostum Sevan Nişanyan’la matematik enstitüsü hayalleri kurardık.
Hemen hemen her buluşmamızda gecenin geç saatlerine kadar enstitü planları çizer dururduk. Hindiçin’den Roma’ya kadar her türlü okul modelini gerçekleştirmişizdir. Birkaç saat kendimizden geçer, enstitüyü tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkarırdık. Daha
doğrusu o çizer ve anlatır, ben seyrederdim. Ama onsuz da planlar yaptığım, hayallere kapıldığım oldu. Bittiğinde hayranlıkla enstitümüzü seyrederdik.
- Hadi bir enstitü daha kuralım...
- Hadi…
Gençlik demek büyük ölçüde umut ve hayal demektir. Çünkü az yaşamışlık gençliğin bir tanımı olduğuna göre, yaşayacak çok yılı, yani geleceği olmak da gençliğin eşdeğer bir tanımı olmalı. Gelecek umut, umut ise hayal demektir.
Yaş ilerleyince, gençlik-gelecek-umut-hayal silsilesini tersine çevirip hayal kurarak gençliği yakalamaya çalışmaktan başka çare kalmıyor.
Sevan Nişanyan’la yıllardır hayalini kurduğumuz matematik enstitüsü nihayet Matematik Köyü olarak bir dağbaşında gerçekleşiyor. Oradayım şimdi. Geceyarısına geliyordu yazıya oturduğumda, şimdi geçiyor. Gönüllüler ve işçiler kahkahalı bir sohbete dalmışlar, günün yorgunluğunu çıkarıyorlar. Onlarla biraz sululuk yaptıktan sonra çadırıma dönmek üzere yola koyuldum. El fenerimi söndürdüm bir ara. Karanlığın daha zifirisini görmemiştim. Gökyüzüne baktım bir yıldız görebilecek miyim diye. Hüüü... Meğer şamata almış başını yürümüş ayyukta.
Geleceği düşündüm karanlıkta yürürken, burada matematik öğrenecek gençleri, teoremler kanıtlayacak, kavramlar keşfedecek matematikçileri hayal ettim. Onlar da bu kapkara yolda yürüyecekler bir geceyarısı, problemlerine dalmış; bir ara başlarını kaldırıp şaşıracaklar…
Muhteşem bir yer olacak. Gerçeği hayalinden güzel olacak.
Aycan Şahin, İstasyon Postası için yazdı.
Nesin Matematik, Felsefe ve Sanat Köyleri yani kısaca Nesin Köyleri, gençlere, sorgulamaya ve eleştiriye açık bir ortamda üretim ve öğrenim imkânı sunan alternatif bir eğitim kurumu.
Genellikle “maddi” bir karşılığı olmadığı düşünüldüğünden yeterince önem verilmeyen bu üç disiplinde, lise, lisans ve lisansüstü öğrencilerinin, alanlarında yetkin akademisyen ve sanatçılarla çalışma imkânına erişmelerinde, kendilerini gerçekleştirmede ve hayallerini biçimlendirme ve olgunlaştırmada önemli bir başlangıç noktası oluşturuyor.
Nesin Köyleri, sıradan bir okuldan farklı olarak, kültürel ve akademik bilginin yanı sıra, bir yandan da yaşam bilgisi, birlikte yaşama kültürü ve otoriteye ihtiyaç duymadan sorumluluk almada gençlere deneyim kazandırıyor.
Nesin İstasyon, öğrenci, gönüllü ya da eğitmen olarak Köy’le yolu kesişmiş olan bizlerin, Nesin Köyleri’ni desteklemek ve yeni birlikteliklerle güçlendirmek amacıyla kurduğu bir inisiyatif. Hareket alanımızı genişletmek amacıyla Kasım 2020’de dernekleşmeye karar verdik.
Nesin Köyleri Derneği yani Nesin İstasyon olarak, bir yılı biraz geçen bu süreçte birkaç konuyu öncelikli olarak ele aldık. Birincisi deneyim aktarımıydı. Nesin Köyleri'nde aldıkları eğitim, kurdukları bağlantılar ve girdikleri etkileşim sayesinde akademik başarı edinen öğrencilerin, mekândan ilhamla üretim süreçlerinde aktör olan genç sanatçıların ve oluşturdukları müfredatlarla özgürce eğitim veren akademisyenlerin deneyimlerini aktarmaya çalıştık. Bir diğeri Köy’ün kendine has atmosferinin yarattığı ortak deneyim bağlarına temas eden hikâye anlatıcılığıydı. Bu müşterek mekânın etkisiyle kolektif yaşamın ve üretimin bir parçası olan insan hikâyelerini paylaştık.
Misyonumuzun bir de ekonomik amacı var. Matematik, felsefe ve sanat eğitimi gelir durumu iyi olmayan aileler için çoğu zaman lüks bir faaliyet olmaktan öteye geçmiyor maalesef. Ekonomik etkenlerin yanı sıra bölgesel farklılıklardan kaynaklı olarak bu imkâna erişim sağlayamayan çok sayıda genç var. Nesin Köyleri, kuruluşundan bu yana bu eşitsizliğe karşı çıkarak, olanakları olmayan yüzlerce öğrenciye kapılarını açtı. Biz de dernek olarak aynı yaklaşımı sürdürüp projelerimizle fırsat eşitliğine katkıda bulunmak istiyoruz. Gençlerin aktif bir özne olduğu ve fikirlerini gerçekleştirecekleri proje ve iş birlikleri üzerinde çalışıyoruz. Gençlerin kendilerini gerçekleştirebildikleri, akademik ya da sanatsal bilgiye ve pratik yapma imkânına erişebildikleri bir toplumun daha eşitlikçi ve adil olacağına inanıyoruz.
Nesin Köyleri’nin misyonunu yerine getirmesini kolaylaştırmak, ve mekânın sürdürülebilirliğine destek olmak amacıyla yola çıkıyoruz. Haberlerimizi İstasyon Postası’ndan takip edebilirsiniz.
Nesin Köyleri Derneği,
İstasyon Postası için yazdı.
Deniz sevdalısı bir doğuluyum. Sincapseverim. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Kamu Yönetimi okudum ama çoğunlukla sivil toplum alanında çalıştım. 2012 yılında Nesin Köyleri’nde aşçı yamağı olarak gönüllü çalışmaya başladım. İki hafta için geldiğim Köy’de üç ay gönüllü çalıştım. Sonrasında üç yıl kadar program sorumluluğu yaptım. İki kez köyden şehre göçtüm. İlk dönüşümde Özel Etkinlik Sorumlusu ve sonrasında yeniden Program Sorumlusu olarak çalışmaya başladım. Şimdi yine yeniden Nesin Köyleri Derneği’nde sevdiğim insanlarla bir aradayım.
Bu kişisel yolculuk nereye gidiyor derseniz ben de bilmiyorum. Sıkça savrulmakla, bilinçli varoluş arasında kocaman bir savaş. Kazanan beri gelsin! Hem kazanmak ne ki?
Merhabalar herkese, ben İpek! Burhaniye’de yaşıyorum ve bir ara “hukukçu” olacağım. Cizre’deyken annemin televizyonda Köy’ün belgeselini izleyip “Gitmek ister misin?” diye sorması ile köyle tanıştım. Ertesi yıl köydeydim, yıl 2014. Köye ilk gittiğimde kule yoktu ve Agora’nın üstü açıktı, bence o hali daha güzeldi. Birkaç yıl sonra kule eklendi, Sanat Köyü yapıldı. Köyün taş taş büyüyüşünü gördüm. Anlayacağınız yıllar boyunca köy büyüdü, ben büyüdüm; ben büyüdüm, köy büyüdü. Köy, sanki çocukluktan beri arkadaşım ve arkadaşlar birbirlerine destek olurlar, bu yüzden Nesin İstasyon - Nesin Köyleri Derneği’ndeyim.
1977’de İstanbul’da doğdum, beş yaşımda İzmir’e taşındık, büyümem İzmir’de. Küçükken hep piyano çalmak istemiştim, ama iş biraz ciddiye bindi- müzik mesleğim oldu. 1988 yılında girdiğim Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Piyano Bölümü’nden 1999 yılında mezun oldum ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda piyano hocası olarak çalışmaya başladım. On yedi senelik Eskişehir yolculuğumun son beş senesine seramik de eşlik etti. Seramikle Tepebaşı Belediyesi’nin Pişmiş Toprak Sempozyumlarında arkadaş olduk diyebilirim. Çok sevdim, önce dersler aldım sonra evime bir atölye kurmaya kadar gitti olay. 2017’de Barış Bildirisi’ni imzalamamla hayatım birden değişti, KHK’yla ihraç edildim. O zamana kadar uzaktan hayranlıkla takip ederken seramik atölyesine birini aradıklarını öğrenince 2017’de ilk defa Matematik Köyü’ne iş görüşmesi için geldim. Çok etkileyici bir karşılaşmaydı, insan görmeden, deneyimlemeden ne harika bir iş yapıldığını tam da algılayamıyor. O zamandan beri Köy’de yaşıyor ve üretiyorum. Piyanodan da kopmadım, Köy’ün kalabalık olduğu zamanlarda piyano dinletileri gerçekleştiriyorum. Pandemi’nin Köy’ü geçici bir süre için de olsa felç etmesini görmek çok üzücüydü, ama kriz dönemleri güzel şeylere de vesile oluyor: Bağışıklığımızı güçlendirmek için Nesin İstasyon - Nesin Köyleri Derneği’ni kurduk bu sayede. Köy’ün devamı, dört bir yandaki Köy’ün insanlarının birbiriyle teması ve henüz tanışmamış olanların da burayı tanıması için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.
Doğa ben. Böyle şeyleri yazmayı pek beceremem. Köy’le bundan altı yıl önce tanıştım. Sanat yazokulları ilanını okuduğum zamanı dün gibi hatırlıyorum. Böbrek taşı
düşürdüğüm için Ankara’dan İzmir’e gelmiştim, evde bol bol su içip zıplıyordum- bu doktor önerisiydi. Bir yandan da sanat yazokullarına başvuru yapmak için bir arkadaşımla birbirimize cesaret veriyorduk. Köy'e gelince bütün bu çekinceli adımların Köy'le uzaktan yakından ilgisinin olmadığını fark ettik. Bu, altı yıl önceydi. O zamandan beridir, yazları Köy'e geliyorum, Köy insanları ile iletişimdeyim. Köy'deki yazokuluna attığım ilk adımın devamını bugün bir Sanat Üniversitesi'nin yüksek lisansında sürdürüyorum. Köy, benim testimdeki çatlak oluverdi ve ben parça parça o çatlaktan oraya buraya aktım. Köy’le çalışmaya devam ederek hem kendi hem başkalarının testilerini daha fazla çatlatmak istiyorum.
İsmim Çılga Doğukanlı, 1992 yazında doğdum. İkamet yerim, mesleğim ve okulum ekseninde sürekli değişmekte. Görsel tasarım üzerine eğitim aldım ve halen bununla ilgileniyorum. Görsel dilin gerçekliğimizi şekillendiren birincil faktörlerden olduğunu ve görsel dili ve görsel dünyayı manipüle eden her kişinin “yaşam tasarımı” yaptığına ve tasarlamış olduğu gerçeklikten sorumlu olduğuna inanıyorum. Nesin Köyü, bir başka eğitim şeklinin mümkün olduğunun göstergesi. Bu yapıya elimden geldiğince destekte bulunmak istiyorum.
Zıplamalı bir merhaba herkese! Ben Esra Öğretmen. 1991 Anamur doğumluyum. Denize sekiz kilometre mesafede bir köyde büyüdüm. Ömrümün ilk on altı yılında ilçe dışına çıkmamış bir gezgin ruh ile yaşadım. Aklımda hep “gitmek” eylemi vardı. Dokuzuncu sınıftaydım Matematik Dünyası dergisi ile tanıştığımda. Fırsatım oldukça edinebildiğim bu dergi sayesinde on birinci sınıfta “Matematik Köyü”nü gördüm sayfalarda. Gitmek istedim, ama mümkün değildi. Üniversiteye gidip başkaca özgürlüklerime de kavuşunca ulaştım Köy’e. Yıl 2012. Matematik öğretmenliği okuyordum ve Köy’de geçirdiğim her an ile, köyden öğrendiğim her şey ile “iyi ki!” dedim. Matematik öğretme tutkum aşka dönüştü. Bu tek başına olamazdı. Henüz öğrenciyken öğrencilerle iletişim kurma şansı yakalamak, onları anlamak, gün içinde hem öğrenci hem öğretmen rolünde olmak ve Köy’de yaptığım tüm gönüllü işlerle birlikte evrildim, Esra Öğretmen olmaya başladım. Mesleğe başladığımda ilk projem öğrencilerimi Köy ile buluşturmak oldu. Öğrencilerim sıralarda oturmuş, öğretmenim Ali Nesin ile ders yaparken hissettiklerimi anlatmam o kadar zor ki! Ama şuna eminim: Bu enerji devam etmeli, Köy hep var olmalı… İşte bu yüzden Nesin Köyleri Derneği var ve ben de buradayım.
İzmir’de yaşıyorum. Meraklıyım, oyun severim ve doğada olmayı seviyorum. Rengim “turuncu”, sembolüm “dolunay”. 2007 yılından beri sivil toplum örgütlenmeleri içerisindeyim. Sanırım sivil toplum ile tanışmasaydım bambaşka biri olabilirdim. Bana kazandırdığı becerinin yanı sıra eş-dost edinmede de epey şanslı kıldı beni. Biraz abartarak söylersem, nereye gidersem mutlaka bir tanıdık ile karşılaşıyorum. Sivil Toplum benim için örgütlenme, hareket anlamına geliyor. Kızım Güneş ile olmadığımda zamanımın büyük bir kısmını sivil toplum kuruluşları için çalışarak geçiriyorum. Bunun dışında kamp yapmayı seviyorum, son bir yıldır da doğada karavanla maceralar girdi hayatıma. Kurdu, kuşu, ağacı, çiçeği, böceği tanımak konusunda epey beceri edindim. Kutu oyunları ile aram iyidir. Bana “Oyun oynayalım mı?” diye bir teklifle gelirsen cevabım “Evet!” olacaktır. Nesin Köyleri Derneği ile yolum Aycan sayesinde kesişti. Aycan’la ilk ne zaman, nerede tanıştık asla hatırlamıyorum. Ama çok çok yıllar önce onun bir organizasyonu sayesinde olduğu kesin! :)
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Nam hendrerit laoreet ante, in semper ligula blandit et. Nulla tortor felis, rutrum eget hendrerit sit amet, consequat quis lorem. Donec bibendum maximus orci, sed venenatis est aliquet convallis. Orci varius natoque penatibus et magnis dis parturient montes, nascetur ridiculus mus. Donec eu tortor vitae odio scelerisque cursus. Curabitur euismod eu erat vitae elementum. Maecenas at leo id sapien elementum sollicitudin eget et arcu. Quisque molestie magna quis quam placerat malesuada.
Suspendisse eget nibh ut tortor eleifend hendrerit. Donec mi lectus, porttitor id odio ac, porttitor posuere lacus. Nullam id libero vitae metus dapibus feugiat. Etiam at elit eu mauris tristique interdum. Aliquam porttitor, justo quis facilisis vestibulum, augue nulla mollis lectus, in elementum massa nibh a massa. Lorem
Fransa’nın başkenti Paris’te 26 Kasım'da düzenlenen UNESCO’nun 40’ıncı Genel Konferansı’nda 14 Mart’ın dünya genelinde matematik günü olarak kutlanması kararı alındı. Gün, matematiğin güzelliğini, önemini ve herkesin hayatındaki temel rolünü kutlamak amacıyla UNESCO’ya başvuran Dünya Matematik Birliği’nin (IMU) önerisiyle kabul edildi. 14 Mart, resmi olarak ilan edilmese de Pi Günü olarak kutlanıyordu. Dünya Matematik Günü ile kutlamanın bütün matematiği içerecek şekilde genişletileceği kaydedildi.
Öyleyse biraz Pi sayısından bahsedelim. Dairenin çevre uzunluğunun çap uzunluğuna bölünmesi ile elde edilen Pi sayısı, İsviçreli matematikçi Leonhard Euler’in 18. yüzyılın ilk yarısında yayınlamış olduğu kitabında olarak kullanmasıyla birlikte artık herkes tarafından bu harfle gösterilir olmuştur. Peki neden harfi derseniz, cevabı çok anlaşılır; Yunan alfabesinin 16. harfi ve Yunanca “çevre” sözcüğünün ilk harfidir.
M.Ö. 2000’li yıllardan bu yana pek çok bilim insanı ’nin değerini hesaplama yöntemleri geliştirmiştir. Bu yöntemleri burada ele almayacağım. Ama herkesin anlayabileceğini düşündüğüm
birkaç yöntemin anlatıldığı bir sayfa önerebilirim; https://www.wikihow.com.tr/
Hesaplama yöntemleri içinde ilginç olanlardan bir tanesi ise “İğne yöntemi”dir. Doğa araştırmacısı ve zoolog olan Comte de Buffon, 1777 yılında ünlü “İğne Problemi”ni geliştirdi. Buna göre yatay bir düzlem üzerinde aralarındaki uzaklık X olan paralel doğrular olsun.
A < X olmak üzere A uzunluğunda homojen bir düzgün çubuğun (iğne) bu düzlem üzerine rastgele düşürüldüğünü varsayalım. Bu çubuğun (iğne) kağıt düzlemindeki paralel doğrulardan birinin üstüne düşme olasılığı ( 2.A / .X) ‘ya eşittir. Bu deney 1901 yılında çubuğu 3408 kez atarak yapılmış ve Pi sayısının virgülden sonraki 6. basamağına kadar hesaplanmıştır.
Barış Özcan: “Pi Sayısının Kaç Basamağını Bilmek Gerekir?” adlı videosunu izlemenizi öneririm.
Doğada sayısı yoktur. Günümüzde ise 50 milyarı aşkın ondalık basamağa kadar 'nin değeri bilinmektedir. Mühendislik dünyasında ise, evreni, hidrojen atomunun yarıçapından bile daha küçük bir hata kuşatan bir dairenin çevresini hesaplayabilmek için ’nin yalnızca 39 basamağını bilmek yeterlidir. İlk bilgisayar olan ENIAC, 1947 yılında 2037 basamağa kadar hesaplamıştır. Peki nedir bu ’yi hesaplama merakı? Başlangıçta insanlar ’nin bir rasyonel sayı olduğunu ummuşlar ve bir noktadan sonra bunu kanıtlayabilmek beklentisiyle yeni yöntemler keşfetme çabasına girmişler. ’nin irrasyonel bir sayı olduğuna ikna olduktan sonra da bitmemiş ama bu merak.
Çünkü;
-Bir süper bilgisayarın donanım ve yazılımlarının kapasitesinin ölçülmesinde kullanılır.
-Hesaplama yöntemleri, yeni düşüncelerin ve kavramların ortaya çıkmasını sağlar.
-Dahasını siz yazmak ister misiniz?:)
Referanslar:
1- Theoni Pappas: Daha Eğlenceli Matematik
2- Zeki Tez: Matematiğin Kültürel Tarihi
Bültende vakıf da, çocuklar da olmalı diye düşündük, onların gözünden, dilinden yaşamlarına biraz yaklaşalım istedik. Bu başlangıçtan sonra belki hep bizimle olurlar, büyümelerine de şahit oluruz beraberce! Şimdi söz onlarda:
Vakfın büyük çocuklarından Safiye ve Sibel diyor ki Nesin Vakfı kocaman bir aile, bu ailenin en büyük parçasını çocuklar oluşturuyor.
En küçüğümüz beş yaşında, en büyüklerimiz ise üniversiteye gidenler. Vakıftan ayrılmak için belli bir yaş sınırı yoktur, Nesin Vakfı çocuklarına kendi ayakları üzerinde duruncaya kadar destek olur- her ailenin yaptığı gibi… Vakıf tükettiğinden daha çok üreten çocuklar yetiştirmeyi amaçlar. Çocuklar çiçek yetiştirmekten sebze yetiştiriciliğine kadar pek çok tarım faaliyetinde görev alır.
Sözü Ela alıyor: Ben Ela! Burada kocaman bir kütüphane var ve çoook kitap var.
Bu kitapların bazıları eğitici, bir sürü de var. Ve vakfın etüt odası, büyük salon, televizyon odası, katlar ve odalarımızda da var. Burada büyük küçük herkes kardeş, abla ve ağabeydir. Burada çalışan sekiz abla var. Okuduğum kitaplar: Kuğu Gölü, Tekboynuz Vadisi.
Mehmet Ali’yse vakıfta çok güzel şeyler yaptıklarını söylüyor ve ekliyor:
Bazı şeyler kötü olabilir- mesela yüzmek, yüzmeyi biliyorum ama korkuyorum. Ama çok güzel zamanlar geçiriyorum. Bu yüzden çok mutluyum. Vakfa iyi ki gelmişim!
Evrim’in vakıfta en sevdiği yer seramik atölyesi:
Seramik atölyesinde seramikten bardak, tabak, kelebek ve kalp yaptım. Tabii ki bize seramik atölyesinde Süleyman abi yardım ediyor.
Nurcan havuzu çok seviyor, tekrar anlatmaya koyuluyor:
Havuzda Ne Yapıyoruz?
-Havuzda çok güzel şeyler yapıyoruz. Belki hoşlanabilirsiniz.
-Atlıyoruz, zıplıyoruz çok güzel oluyor.
-Ama bazenleri korkuyorum.
-İnsanların suda boğulma korkuları vardır. O yüzden ben çok korkuyorum. Bu sefer havuza herkes girecek.
-Taklalar atıyoruz, çok eğlenceli oluyor. En sonda temizlik yapıyoruz.
Nurcan vakıfta yaptıkları bir toplantıyı anlatıyor:
Bir gün biz toplantı yapmıştık.
Bu toplantıda sirk gündeme gelmeye başlamıştı. O günden sonra sirk yapmaya başlamıştık.
Her perşembe sirk yapıyoruz, varillerin üzerinde yürüyebiliyoruz. Nesin Vakfı’nda bir sürü oda var. Saymanız günler sürer. Aslında burası çoook güzel. Aileyiz ama sorumluluklarımızı hiç unutmuyoruz. Burada bir sürü abla var. Vakıfta bir sürü ağaç var. Bir gün ne oldu biliyor musunuz? Hava çok şiddetliydi, sabah kalktığımızda bir ağaç kırılmıştı. Anlatacaklarım bu kadar.
İstasyon Postası'na teşekkür ederek başlamak istiyor ve hepinize Asmalımescit'in sarı sıcak bir odasından 'merhaba' diyoruz.
Nesin Yayınevi olarak bir yandan uçsuz bucaksız Nesin Arşivi'nden çıkan materyallerle Aziz Nesin külliyatını genişletmeye çalışırken, diğer yandan da çocuk yayıncılığı alanında Nesin Vakfı'nın temel değerleriyle paralel bir yayıncılık faaliyeti sürdürmeye çalışıyoruz.
Didaktizm batağına saplanmadan, müfredata uygunluk takıntısında boğulmadan, çocuk yayıncılığı altında ebeveyn gönlü hoş tutmaya çalışmadan; özgür, bağımsız, yenilikçi bir çocuk yayıncılığı anlayışının Türkiye'deki temsilcileri arasında yer almak gayemiz. Çocuk gibi düşünebilmeyi, çocukların yontulmamış, törpülenmemiş hayalgücünden ilham alabilmeyi, çocuklaşmayı hedefliyoruz. Bize Aziz Nesin'den miras kalan kültürün çocukların eşsiz ve kendiliğinden mizah duygularında devamlılık bulacağına inanıyoruz.
Risk alıyoruz, almak zorundayız.
Bir yandan sansürle, bir yandan aman çocuk incinmesin hassasiyetiyle donanmış yaklaşımlar karşısında, güncel pedagojik yaklaşımlara uygun olarak çocukların görmesini, temas etmesini arzuluyoruz. Gerçekle, hayatla, sokakla, toplumsal olanla yollarını kesiştirmeyi hedefliyor, taşın altına elimizi koyuyor ve ne mutlu ki, bunun karşılığını da alıyoruz.
Ufak bir ekibiz. Bundan mutluyuz. Kolektif üretime inanıyor, birbirimizin gözü, kulağı, aklı oluyor, bazen yekvücut gibi çalışıyor, bazen de birbirimizi kıyasıya eleştiriyoruz.
Bu grup dinamiğinin kitap seçim sürecinden matbaaya uzanan o uzun yolda bizi Nesin Yayınevi kılan özelliklerimizi var eden şey olduğunu düşünüyoruz. Ufağız ama hayallerimiz büyük, bu tezatlığı seviyoruz; bizi maceraperest kılan bu iddianın arkasında olmaya devam edeceğiz.
2022 senesinde de iklim adaleti, toplumsal cinsiyet, dayanışma, birlikte üretme gibi konularda üretmeye, bir yandan klasik metinleri çağdaş çizerlerle buluşturmaya, diğer yandan da öncü olabilecek yazar/çizer ilişkileri kurduğumuz kitaplar yayınlamaya devam edeceğiz.
Övünmek gibi olmasın, kitaplarımızın yurtdışında giderek daha fazla ilgi görmesi bizi bu aralar en çok heyecanlandıran, motive eden şeylerin başında geliyor...
Güzel haberler vermeye, yeni projeler duyurmaya devam edeceğiz.
Esen kalın!
Geçtiğimiz iki yılı pandeminin gölgesinde geçiren Nesin Köyleri, belki de tarihinde ilk kez ziyarete kapandı.
Pandemi etkilerini ilk defa görmeye başladığımız 2020 yazında oldukça sınırlı bir kapasiteyle öğrenci kabul eden Köy, derslerin çeşitli platformlar üzerinden canlı yayınlandığı bir öğretim modeliyle varlığını sürdürdü.
Az sayıda öğrencinin fiziksel olarak katıldığı, Köy’e gelemeyen öğrencilerin de online olarak takip ettiği dersler, yaz sonunda Nesin Matematik Köyü YouTube hesabına eklenerek eşi görülmemiş bir arşiv oluşturuldu.
Normal şartlarda kış aylarında oldukça kalabalık olan, özel programlara ve okullara ev sahipliği yapan Köy, 2021 kışını büyük bir sessizlik içinde geçirdi. Bu süreçte Köy'ün sakinleri, Ali Nesin'in çoğunluğu Bilgi Üniversitesi'nden olan yaklaşık yirmi öğrencisi ile Köy çalışanlarıydı. Her sabah canlı yayınlanan dersleri ekranlarından izleyenler de bizlere eşlik etti.
Yazın gelmesi ve az sayıda öğrencinin Köy’e kabul edileceği kararının alınmasıyla Köy yavaş yavaş tekrar canlanmaya başladı. Sınırlı sayıda katılımcı ile gerçekleştirilen 2021 yazokulları çok verimli geçse de biz, her köşe başında bir öğrenci gördüğümüz, yemek sırasının gelmek bilmediği pandemi öncesi günlerimizi özlüyoruz; bu yaz itibariyle tekrar o günlere dönmeye hazırlanıyoruz. Pandemi yüzünden ertelediklerimizi de dahil ederek yazokulu programlarımızı yayımladık.
Matematik programlarımız, yılların getirdiği oturmuşlukla daha biliniyor, bu yüzden bu yazıda biraz sanat programlarımızdan bahsedelim istedik.
Felsefe programlarımız bu sene öyle çeşitli ki yer darlığından hepsiyle ilgili ayrıntı veremedik, sizleri heyecanlandıracağına inandığımız başlıklarını paylaştık.
Nesin Sanat Köyü’nde neler olacak?
Altıncısını düzenlediğimiz, Köy'ün temel programlarından biri haline gelmiş
Ertan Yılmaz Sinema Yazokulu, 18-23 Temmuz tarihleri arasında Ufuk Tambaş koordinatörlüğünde birbirinden değerli beş eğitmen tarafından yürütülecek.
Bir pandemi arasından sonra Köy’de ikinci kez konuk edeceğimiz tasarımcı
Geray Gençer, bu kez Pınar Akkurt’la beraber Tasarım Atölyesi için 1-6 Ağustos tarihleri arasında Köy’de olacak.
Yine ikinci kez bizlerle olacak sanatçılar
Aysel Alver ve Rebuar Rezzak İlge, 22 Ağustos-2 Eylül tarihleri arasında Desen ve Kâğıt Heykel Atölyesi’ni yürütecek.
Nesin Felsefe Köyü Programlarımız
Antropoloji Yazokulu
Yaklaşımlar, Desenler ve Teknikler:
Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma
Wittgenstein Yazokulu
Liseler için Felsefe Yazokulu
Bilim Tarihi ve Felsefesi Yazokulu
Kant Haftası
Felsefe ve Müzik Bağlamında
Thomas Mann Haftası
Kant ve Sonrası
Sosyoloji Yazokulu
Sanat Felsefesi Yazokulu
Psikoloji Bilimi Yazokulu
Göç ve Uyuma Eleştirel Yaklaşımlar
Son olarak, tüm programlarımızla ilgili ayrıntılı bilgiye www.nesinkoyleri.org adresinden ulaşabileceğinizi hatırlatalım.
Bizler yazı iple çekiyoruz, yine bir arada olmak ve Köy’ü beraber deneyimlemek dileğiyle…
Genç ve bağımsız kreatifler, bir yandan seçimlerini potansiyelden çok tecrübeye odaklanarak yapan eski zihniyetin hüküm sürdüğü pratik dünyada kendilerine yer bulmaya, kendilerini gerçekleştirmeye çalışırlarken bir yandan da birbirlerini bulmaya, güçlerini birleştirebilecekleri mecralar yaratmaya çalışıyorlar.
Gobo Kolektif, üç genç sanat öğrencisi tarafından Kasım 2017’de bu amaçla kuruldu. Kolektif üretimi arttırmak, yeniyi ve daha iyiyi araştırmak üzere bir araya gelmişken, alışılmışın dışında bir film yapımı maratonu organize etme fikri, Gobo’nun yolunu aydınlattı.
Çek-Yat Yatılı Kısa Film Yarışması, kısaca Çek-Yat, kırk sekiz saat süren bir film yapma maratonu, bizim söylemeyi sevdiğimiz haliyle “.zip” formatında film yapma deneyimi: Birbirini hiç tanımayan kırk sekiz yarışmacı, ilk akşam yapılan açılış konuşmasında öğrendikleri temaya uygun bir film çekmek üzere kırk sekiz saat içinde ekiplerini kurmalı, filmi planlamalı, çekmeli, kurgulamalı ve kırk sekiz saat bitmeden teslim etmeliler. Bundan sonra filmler, jüri değerlendirmesine gider ve kapanış partisinde jüriden gelen sonuçlar açıklanır.
Uzaktan bakınca, bir hafta sonuna yayılmış devasa bir pijama partisi gibi gözüküyor olsa da içeride işler çok farklı… Katılımcılar, kolektif çalışmayı, kriz yönetimini, konfor alanının dışında bir çevre kurabilmeyi ve kısıtlı imkanları değerlendirmeyi deneyimlemenin yanı sıra, çok farklı şehirlerden, farklı arka planlardan dostlar, iş arkadaşları, partnerler ediniyorlar. Ayrıca, süreç içindeki katkılarıyla Çek-Yat’ı şekillendiriyorlar ve bu, organizatör ve katılımcı arasındaki duvarı kaldırarak tüm etkinliği kolektif bir deneyime dönüştürüyor.
Pandemi yüzünden 2020 yılı Çek-Yat’sız geçmiş ve bizi hayli üzmüştü ama 2021 yılı tüm dertlerimizi süpürdü. Çek-Yat ‘21, Kültür İçin Alan’ın desteği ve Nesin İstasyon ortaklığında, İstasyon’un da ilk projesi olarak, Nesin Köyleri’nin kendine has mimarisi, Şirince’nin canlı ve yokuşlu sokakları ve Ege’nin zeytin ağacı temalı doğal fonunda gerçekleşti. Çek-Yat’ın telaş yüklü, bol gerilimli, drama zengini saatleri, Köy’ün büyülü ve insana her şeyi unutturan atmosferiyle birleşince, ortaya öncekilerden bir hayli farklı bir deneyim çıkmış oldu.
Açıkçası her Çek-Yat’ın bir öncekinden daha profesyonel, gelişmiş ve kapsamlı olduğunu gözlemliyor ve bunun mutluluğunu yaşıyorduk, fakat tüm bunların Köy ile iç içe geçmiş bir şekilde deneyimlenmesinin bu denli büyülü ve birçok açıdan umudumuzu tekrar yeşerten bir olay haline geleceğini hiçbirimiz öngörememiştik.
İstasyon Postası
Bizden haberdar olmak için abone olabilirsiniz.