Ali Nesin İstasyon Postası için yazdı.
Acemi ressam ve şairler “eser”lerini pek beğenirler. Çizdiklerini bir başka gözle göremez, yazdıklarını bir başka kulakla dinleyemezler. Düşünce ve duygu dünyasında devrim yarattıklarına, insanlığın farklı bir boyuta geçtiğine, eserlerinin güzelliğine vakıf olanların dayanamayıp şakkadanak bayılacaklarına inanırlar.
İnsanın kendi yarattığına yabancılaşıp uzaktan bakabilmesi çok zordur. Dikkat etmeme rağmen bu zafiyetten ben de muaf değilim maalesef. İlk kuruluş günlerinde, yarattığımız Köy’le gurur duyuyordum. Ziyaretçileri göğsümü gere gere gezdiriyordum, onları kimsenin umrunda olmayan küçük küçük detaylara boğuyordum. Eğer benim yaşadığım heyecanı yaşamıyorlarsa onları güzellikten anlamayan varlıklar olarak nitelendirip küçümsüyordum.
Aradan yıllar geçti. Hesapladım, tam 15 yıl geçmiş. Arşivimde o günlerin fotoğrafları var; arada bir bakarım. Âdeta bir çöl! Alabildiğine ilkel bir ortam. Güneşe ve toz toprağa teslim olmuş bir saha. Sevilecek hiçbir yanı yok. Ama işte ben çok severdim, sevmek ne kelime, bayılırdım! O zamanki ruh halimi düşünmeye çalışıyorum. Ruh hallerini anlatmak genelde zordur da, bu imkânsız. En iyisi size o günlerde yazdığım bir yazıyı sunayım.
Yıl 2007. Aylardan Haziran olmalı. 50 kadar çoluk çocuk ve genç, üç beş usta hiç yoktan bir köy var etmeye çalışıyoruz. Malzeme: Hava, su, toprak, ateş, saman ve üç beş kuruş … Bu kadar yokluktan bir şey yaratınca insan ister istemez seviyor herhalde. Ah! Malzeme derken, hayali unuttum, hayallerimiz vardı. İşte o yazı:
Galiba gerçek mutluluk umutta ve hayalgücünde. “Galiba” filan değil, kesinlikle öyle. İnsan umduğu ve hayal edebildiği kadar mutlu oluyor. Ne dün ne bugün, varsa yoksa yarın!
Yıllar önce bir arkadaşımla bir tepeden Ege’nin bir koyuna bakıyorduk. Türkuvazla camgöbeği arasında değişen bir deniz. Üç bir yanından dimdik kayalarla çevrilmiş küçük bir kumsal. Güneş diğer taraftan batmak üzere. Hava ne sıcak ne soğuk, yerçekimi var mı yok mu belli değil. Sükûnet, dinginlik, huzur… O an gökyüzünden tozpembe melekler süzülse şaşırmazdık, öylesine büyülü bir andı.
İkimizin de aklından aynı şey geçti: Manzaranın içinde olmak. Birbirimize gözucuyla şöyle bir bakmamız yetti. Bayırdan indik. Kumsalda biraz dolandıktan sonra arkadaşım,
- Yukardan burası daha güzeldi! dedi.
Benim de aklımdan geçmişti ama söylemeye cesaret edememiştim.
- Evet, dedim ve geldiğimiz yere çıktık.
Hayal her zaman gerçek’ten daha güzel oluyor. Orada olmayıp orada olmayı hayal etmek daha hoş.
Yıllardır dostum Sevan Nişanyan’la matematik enstitüsü hayalleri kurardık.
Hemen hemen her buluşmamızda gecenin geç saatlerine kadar enstitü planları çizer dururduk. Hindiçin’den Roma’ya kadar her türlü okul modelini gerçekleştirmişizdir. Birkaç saat kendimizden geçer, enstitüyü tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkarırdık. Daha
doğrusu o çizer ve anlatır, ben seyrederdim. Ama onsuz da planlar yaptığım, hayallere kapıldığım oldu. Bittiğinde hayranlıkla enstitümüzü seyrederdik.
- Hadi bir enstitü daha kuralım...
- Hadi…
Gençlik demek büyük ölçüde umut ve hayal demektir. Çünkü az yaşamışlık
gençliğin bir tanımı olduğuna göre, yaşayacak çok yılı, yani geleceği olmak da gençliğin eşdeğer bir tanımı olmalı. Gelecek umut, umut ise hayal demektir.
Yaş ilerleyince, gençlik-gelecek-umut-hayal silsilesini tersine çevirip hayal kurarak gençliği yakalamaya çalışmaktan başka çare kalmıyor.
Sevan Nişanyan’la yıllardır hayalini kurduğumuz matematik enstitüsü nihayet Matematik Köyü olarak bir dağbaşında gerçekleşiyor. Oradayım şimdi. Geceyarısına geliyordu yazıya oturduğumda, şimdi geçiyor. Gönüllüler ve işçiler kahkahalı bir sohbete dalmışlar, günün yorgunluğunu çıkarıyorlar. Onlarla biraz sululuk yaptıktan sonra çadırıma dönmek üzere yola koyuldum. El fenerimi söndürdüm bir ara. Karanlığın daha zifirisini görmemiştim. Gökyüzüne baktım bir yıldız görebilecek miyim diye. Hüüü... Meğer şamata almış başını yürümüş ayyukta.
Geleceği düşündüm karanlıkta yürürken, burada matematik öğrenecek gençleri, teoremler kanıtlayacak, kavramlar keşfedecek matematikçileri hayal ettim. Onlar da bu kapkara yolda yürüyecekler bir geceyarısı, problemlerine dalmış; bir ara başlarını kaldırıp şaşıracaklar…
Muhteşem bir yer olacak. Gerçeği hayalinden güzel olacak.
Comments